Yaradan’ın her zaman bizimle olduğunu neden bir türlü kabul edemiyoruz? Mantığımız yani zihnimiz buna karşı çıkıyor kendi güvenli alanını korumak için. Halbuki bir düşünsenize, Yaradan’ın hep sizinle olduğuna inanmak çok daha rahatlatıcı ve güvenli değil mi? Yaradan ile beraber, bir olmak, yaradan olabilmek... Adımlarınızı daha huzurlu atmanıza, kararlarınızı daha rahatlıkla, pişmanlık olmadan vermenize vesile olmaz mı? Yapmanız gereken, polemik yaratan zihninizi dinlemek değil de, o kargaşada karar vermeye çalışmak yerine biraz sakin kalıp arkalardan derinlerden gelen sesi duyabilmek. Egonuz o gelen cevabı yapmak istemeyip, size “boşver boşver bak şunu seçersen...“ gibi kandırmaca ikna teknikleri uygulasa da ona inanmayın. Zihin seni bir şekilde avantajlı konuma getirse de, eyleme döküldükten sonra gelecek olan sonuç pişmanlık olacaktır. Belki kısa zamanda göremeyeceksiniz, onu yapmak-seçmek size iyi gelmiş olacak. Fakat uzun dönemde gerçeği göreceksiniz. Pişmanlık sadece Yaratan’ın sesini duyduğun halde dinlemediğinde olur. Çünkü zihin kendi yarattığı her iki seçeneğine de güzel ikna edici cümleler bulabilir. Hepsi onun alanıdır ve seni de bu şekilde yalan bir güvenceye sokar. Hangi düşüncenize kanalize olup beslerseniz o düşünceyi seçmiş olursunuz ve sistem çalışmaya başlar. Bazen “ben daha karar vermemiştim ki“ dersiniz. Halbuki kararınızı düşüncenizi beslemeye başladığınız an vermişsinizdir. O yüzdendir ki karar vermemiz gereken durumlarda sakinlikle kalıp, derinliğimizdeki sesi dinleyerek bir karara varmalıyız ve eyleme geçmeliyiz. Beklemek, farkında olmadan gerçekleşmesini istemediğimiz “seçenek düşüncemizi” çoktan yaratmayı başlatır. Sesi duy ve kararını ver belki nedensizce gözükecek ama ver!